Please activate JavaScript!
Please install Adobe Flash Player, click here for download

Projekt28

Kapitalist kültürün kölesi olmayı reddeden friganlar, para vermeden yemek yemenin bir bağımlılık veya dilenme değil, verilmeyen haklarının geri alma olduğunu düşünüyorlar. Yardımlaşma yerine dayanışmayla yemek pişirip beraberce yiyerek, toplumda gizlenen yoksulluğu görü- nür kılarak ve yoksulluğun sebebi olan AVM kafalı devletleri ifşa ede- rek savaş karşıtı, anti-otoriter, anti- kapitalist söylemlerini sürdürecek olan Friganlar, paraya, sisteme ve mülke bağımlı olmadıkları için özgür, işçilerin köle gibi çalışarak ürettiği ve çalışmalarının maddi karşılığını ala- madıkları ürünleri kullanmadıkları için de huzurlular. Friganlık nedir? Friganlık felsefesi genel olarak yeni bir ürün almadan, halî hazırda satın alınmış yiyecek ve eşyaları kul- lanarak, kapitalizmi ve aşırı tüketim toplumunu protesto etmek, yani ge- leneksel ekonomiye en az seviyede katılıp, doğadaki kaynakları en az şe- kilde tüketmek olarak özetlenebilir. Friganlara göre dünyada şu ana kadar üretilmiş şeylerle ya da do- ğada var olan kaynaklarla hayatımızı sürdürmemiz mümkün ve ayrıca ge- reklidir. Friganlar daha ziyade yemek isra- fına olan hassasiyetleriyle bilinirler. Başkaları tarafından yenmeyeni yiye- rek yaşayan friganlar, marketlerin son kullanma tarihi geldiği ya da tezgahın görünümünü bozduğu için çöpe attığı gɪdalarla beslenir. Frigan- lıkta yemek israfına karşı gösterilen bu hassasiyet aslında her konuda uygulanır. Kağıt, giyecek, barınak hatta emek ve zaman da israf edil- memesi gereken şeylerdir. Yaşadığı- mız bu dünyada açlıktan ölen insan- lar varken çöpe yemek atmak, sokakta yaşayanlar varken yaşa- maya hazır evleri boş tumak, kışın okula terlikle giden çocuk varken odaları dolduracak kadar ayakkabıya sahip olmak friganların vicdanının kabul edemeyeceği şeylerdir. Friganlara göre çalışmanın da bir anlamı olmalıdır. İhtiyacımız olmayan malları üretmek için bütün gün fabri- kalarda yorulmak ya da sıcak para dönsün diye kimseyi mutlu etmeyen gereksiz bürokratik işler yapmak prensiplerine aykırıdır. İnsanlar ener- jilerini daha ziyade karşılık bekleme- den çevresindekilere yardım ederek veya doğaya ve insanlığa zararı ol- mayan işlerde kullanmalıdırlar. Fri- ganlıkta sisteme bağlı kalmak yerine kendi ihtiyaçları için kendi becerile- rini geliştirmek, kendin-yap (do-it- yourself) kültürü esastır. Diğer amaçlara hizmet eden işçilik bir şe- kilde dünyanın sosyal ve ekolojik dengesini bozar, insanı onursuzlaştı- rır. Doğada mantar, meyve, eceliyle ölmüş hayvan gibi yiyecekleri topla- mak, market çöplerindeki yiyecekleri kullanıp yemek yaparak sokakta be- dava yemek dağıtmak, takas yönte- miyle alışveriş yapmak, sürdükleri vasıtaya otostopçu almak, sokakta buldukları atılmış bozuk bisikletleri tamir edip olmayana hediye etmek, kullanılmayan binaları işgal edip halk yararına faliyetlerde bulunmak ve buraları yaşanacak, toplanılacak veya sanat yapılacak yerlere çevir- mek frigan faaliyetlerdir. Hem friganistler hem de çevreci- lerin ortak inancı yaşadığımız geze- genin canlı bir organizma olduğu ve özen gösterilmesi gerektiğidir. Dola- yısıyla, friganlar aynı zamanda iyi bir çevrecidir, zira kendileri ekstra çöp üretmemekle birlikte mevcut  çöp miktarını azaltırlar. Geri dönüşüme özen gösterir, yiyemeyecekleri yiye- cek artıklarını hayvanlara sunar ya da gübre olması için toprağa gömer- ler. Friganların çoğu vegandır fakat bazıları atılmış veya atılacak hayvan- sal ürünler bulduklarında istisna ola- rak tüketir.İlk defa 80’li yɪllarɪn ortalarɪnda Amerika’da “Vegan” prensiplerinden esinlenerek “free” (özgür, bedava) kelimesiyle birleşe- rek ismi konmuş ve zamanın ekono- mik sistemini boykot etmek amacɪyla ortaya çıkan Friganlık pra- tiğinin bugün özellikle Amerika gibi kapitalizmin güçlü olduğu ülkelerde bir çok destekçisi var. Karnımızı doyurmak için paraya mecbur muyuz? Bazılarına fazla gelen, bazılarının ise ulaşamadığı yemek, kapitalist toplumlarda en çok sömürülen olgu. Çünkü bu sistemde insanlar kazanç- larının çoğunu yiyeceğe ayırmaya mecbur olduklarını düşünüyor ve satın alırken muhteviyattan ziyade ürünün ambalajına ve markasına para ödediğinin farkına varmıyor. Yani hangi yiyeceğin nasıl ve ne kadar tüketileceğine aslında tüketici değil üretici karar veriyor. Sistemin belirlediği kurallara uymayan ürünler ise doğrudan çöpe gidiyor. Kapitalist sistem de çöpe ayrılanı hakir göste- rerek insanların mevcut çalışma dü- zenini meşru görmesini istiyor. Sonuç olarak insanın en temel ihti- yaclarından biri olan yemek yemek, aylık giderlerinin en yüksek kalemle- rinden birini oluşturuyor. Yemek çöp değildir! Lokantada gözümüz doymadığı için yiyebileceğimizden fazla ısmar- ladığımız yemeklerin kalanı, yere düştüğü ya da başka bir yiyecekle karıştığı için yemeğe tiksindiğimiz kek dilimi, ucundan başka birisi ısır- dığı için “mundar” muamelesi yaptı- ğımız ekmek, tadı yeterince güzel olmamış dolmalar ya da buzdola- bında duran ama son kullanma tari- hinin geçtiğini farkettiğimiz ketçap. Hepsinin ortak özelliği; asıl amacı olan insan midesine değil, çöp kutu- suna gidecek olmaları. Dünya’daki tonlarca yiyeceğin ortak akibeti bu. Bütün bunlar kişiyi zengin ve değerli gösterip ego tatmin etmekten ve 2015• NO 28 KADIN 27

Seitenübersicht