Please activate JavaScript!
Please install Adobe Flash Player, click here for download

Projekt28

2015• NO 28 KADIN 17 Latin Amerika ülkeleri başta olmak üzere kürtajın yasak ol- ması, kadın ölümlerini artırıyor. Pekin Bildirgesi’nde kadına şidde- tin yasaklanmasını öngören yasalara rağmen, bölgesel savaşlarda kadına şiddet yükseliyor. İŞİD'in köle pazarları unutul- madı. Aynı şekilde, emperyalist çıkarlar temelinde kışkırtılan böl- gesel savaşlar ve mültecilik kadına yönelik şiddetin artmasına yol açıyor. Kadınların parlamentolarda temsili, 1995'de yüzde 11,5 iken, bu oran bugün yüzde 22'ye çıktı. Ruanda'da milletvekillerin üçte ikisinin kadın olması, ülkenin demokratikleştiğinin göstergesi değil kesinlikle. Örneğin Almanya'da hükümet başkanının kadın olmasının barışın, eşitliğin ve toplumsal refahın göstergesi olma- dığı gibi. Kapitalist sistemde yönetime gelen kadınlar, erkekler gibi sermayenin çıkarlarını savunmada önemli bir rol üstlenebili- yor. Bugün en gelişmiş, demokratik ülkelerde bile çocuk bakımı ve ev işleri kadının yükü olmaktan çıkmamıştır. Kadınla erkeğin gerçek eşitliği, toplumsal üretime ve yaşama özgürce katılması- nın toplumsal koşulları oluşmamıştır. Bu durumda Pekin Kadın Konferası’ndan 20 yıl sonra kadının eşitsiz durumu ortadan kalkmadığı gibi, eşitsiz durumu kalıcı kılan toplumsal gelişmeler yaşandığını söylemek abartı olmaya- caktır. Kadın hareketi zayıfladı mı? 20 senedir, kadın hak mücadelesinde kazanımlar elde edildi: Hükümetlerin kadına düşman yasaları kaldırması, kadına özel teş- vik programlarının hayata geçirilmesi, kadını sosyal ve ekonomik alanlarda dışlayıcı uygulamaların sınırlandırılması gibi. Bunlar, kısmi kazanımlar olarak kaldı ve kadının gerçek kurtuluşu diye ifade ettiğimiz, kadının toplumsal yaşama ve üretime özgür ve eşit katılmasının önündeki engeller duruyor. Pekin Bildirgesi’ni im- zalayan hükümetler, kadın kitlelerine "sabırlı olmalarını" öğütlü- yor. Herşey zaman meselesiymiş. Kadın örgütleri ve feminist çevreler, artan saldırılar karşısında sadece gerilemekte kalmadılar, aralarındaki çelişki ve kavgalar hızlandı. "Gender Mainstreaming"i savunan toplumsal cinsel kim- lik kurgucuları ile evrimsel biyologlar arasındaki tartışmada, Kas- sel Üniversitesi’nden Biyolog Ulrich Kutschera "Yeter artık, Gender araştırmaları kanserli hücreler gibi artıyor. Bize cinsiyet- sizliği mi öneriyorsunuz" diyerek, yeni bir tartışma başlattı. Kar- şıtlar ise "Ortaçağ’da cadılar, modern çağda feministler öcüydü. Şimdi, gender araştırmacılarını mı lanetliyorsunuz" diyerek cevap verdi. Bu tartışma, kadın ve erkek eşitsizliğinin nedenini genleri- mizde ya da sonradan öğretilen cinsiyetçi davranış biçimlerinde aramasından kaynaklanıyor. Kadın-erkek eşitsizliğinde genlerimi- zin ya da toplumsal cinsiyetçi kimliklerin oynadığı rol, ayrı bir tar- tışma konusu ve ayrıca bunların da etkileri inkar edilemez. Eşitsiz toplumsal ve ekonomik koşullar, kapitalist sömürü, emperyalist çıkarlar için çıkarılan bölgesel ve iç savaşlar, neo-liberal politika- lar, yaşamın her alanının kapitalist sömürünün öznesi kılınması, kışkırtılan gericilik ve gericiliğin kadın kitlelerine saldırıları kadının hak mücadelesinde önüne dikilen somut ve gerçek engellerdir. Bu arada kadının hak mücadelesinin emperyalist yayılmacı po- litikalarda nasıl araç olarak kullanıldığını hatırlamakta yarar var. Örneğin, ABD Afganistan'da askeri koşullanmasını Taliban hükü- metinin kadın düşmanı politikalarıyla gerekçelendirmişti. Dünya Bankası’nın dillendirdiği "üretime kadınların eşit koşullarda katıl- ması", kadınların ve işçilerin yüzyıllık kazanımlarını rafa kaldırıla- rak, kadına anne sağlığına zararlı işlerde çalışmasını öngörüyor. Uluslararası sermayenin ve gericiliğin artan saldırıları karşı- sında, başta hak eşitliği olmak üzere demokratik haklar ve kadın- ların politik, ekonomik, sosyal talepleri üzerinden en geniş kadın kitlelerinin örgütlü mücadelesi önümüzde önemli, acil bir görev olarak duruyor. İRAN İran Futbol Milli Takımın'da kaptan Ni- loofar Ardalan, Malezya'daki Asya Futbol Yarışı'na eşi yurtdışına izin vermediği için katılamadı. Pasaportunun süresi dolmuştu ve eşi yeni pasaportu için imza vermeyi red etti. Gerekçe olarak ise, oğullarının bu sene okula başlamasını gösterdi. Niloofar Ardalan'ın kocası, spor muhabiri ve İran'da kadın futboluna destek vermesiyle tanını- yor. 1979'daki İran İslam Devrimi’nden sonra, kadınlar birçok alanda dışlamacı po- litikalara maruz kaldılar. Örneğin, evli ka- dınların kocasının izni olmadan yurtdışına çıkamaması gibi. Erkeklerin ise eşlerinin iz- nini almaları gerekmiyor. Niloofar, yaşadığı ayırımcı olayı içine atmak yerine, basına bu tür uygulamaların kadınları dışladığını anlattı. "Keyifim için gitmek istemedim. Aylarca, İran'ı uluslararası bir yarışmada temsil etmek için çalıştım. En azından bir sporcu için farklı davranılabilirdi" dedi. Sosyal medyada Niloofar Ardalan'a destek verenlerin sayısı arttı. Kocası, "bu bizim aile meselemizdir, kimse karışmasın" açık- lamasını yaptı. Eylemlerinden dolayı çok kez cezaevinde yatan iranlı kadın hakları savunucusu Shadi Sadr, "İslam Devrimi ka- dınları eve kapatmak istiyor. Kadınlar bir çok konuda ayırımcı ve dışlayıcı uygula- malara maruz kalıyorlar. Ne sporda, ne politika da, ne de kültürde gelişmelerine olanak veriliyor. Her konuda kocalarının iz- nini almak zorundalar. Niloofar Ardalan, haksız uygulamaya sessiz kalmadı. Tabu bir konuyu kamuoyuna taşıdı. Onun tavrı, diğer kadınları cesaretlendiriyor." dedi.

Seitenübersicht