sayfa: 10 ağustos / eylül / ekim / kasim / aralik 2023 | sayı: 38 “artık yeni tür politika yapma tarzları geliştirilmeli” çalışmalarını darmstadt’ta sürdüren ve son kitabı “hegel’in gölgesi” ilgiyle karşılanan ya- zar-yayıncı yener orkunoğlu, toplumsal yaşa- mın tıkandığı koşullarda demokratik taleplerin dile getirilmesi yöntemi olarak “seçim boykotu” üzerine sorularımızı yanıtladı. giderek belirginleşen bir siyasi ve hatta ekonomik kriz sürecindeki almanya'nın, güncel siyasi durumu dikkate alındığında, acaba seçim boykotlarının demokrasiden dışlanan kesimler için bir işlevi var mıdır? kriz giderek derinleşiyor, ama toplum- da bir başka (alternatif) arayış da yok gibi görünüyor. sizce boykot tavrı nasıl gündeme girebilir, girmezse veya girerse neden? yener orkunoğlu – günümüzde bazı istisnalar dışında seçimleri boykot et- menin bir işlevi olmadığını düşünenler- den biriyim. zaten görünmez bir boykot almanya’da son yıllarda hep var olagel- miştir. çünkü seçime katılma oranları sürekli düşmektedir. bu düşüşün nede- ni ise, toplumun belli kesiminin liberal demokrasiye olan güveninin giderek azalmasıdır. boykot tavrının günde- me gelip gelmemesi, açıkça söylemem gerekirse, beni fazla ilgilendirmiyor. sorudaki en ilginç konu şu: insanlar, gerçek bir alternatif göremiyor. işte beni en çok ilgilendiren soru şu: neden insanları çekecek bir alternatif ortaya çıkamıyor? bu soruya doyurucu cevap vermek için, dünya çapında özellikle kapitalist ülkelerde yaşanan siyasi krizin neden- lerini anlamaya çalışmalıyız. siyasal krizin en temel nedeni 21’inci yüzyılda politikanın politiksizleştirilmesidir. po- litiksizleştirme, politik öznelerin orta- ya çıkmasını engellemeye yöneliktir. bu konuyu biraz açmam gerekiyor. bu deyimle kastedilen şu: 20’nci yüz- yılın son çeyreğinden itibaren gelişen bir olgu var: muhalif politikaların yeter- sizliği, bir başka deyimle, politikanın eski gücünü yitirmesi söz konusudur. bu yetersizliğin dört temel nedeni oldu- ğunu düşünüyorum: birincisi, politika ile sosyolojinin ayrılması, yani partilerin, sosyal ha- reketlerden kopmuş olmasıdır. sosyal hareketten kopuk olan politika, özün- de politikanın etkisizleştirilmesi anla- mına gelir. politik partiler-hareketler, toplumsal hareketlerden (barış, çevre, kadın hareketi vd.) kopuk olarak, top- lumsal hareketler de açık politik hedef- lerden yoksun bir şekilde birbirini etki- lemeden bir arada varlıklarını sürdü- rüyorlar. dolayısıyla her iki hareket de etkisiz ve güçsüz kalıyor. oysa 19’uncu ve 20’nci yüzyılda politik hareketler ve politik partiler, güçlü toplumsal deste- ğe sahipti. örneğin işçi sınıfı partileri, gelişen güçlü işçi sınıfı hareketine daya- nıyorlardı. bugün böyle bir durum söz konusu değil. güçlü işçi sinifi partileri yok bu durum ise bizi günümüzdeki po- litika yapma tarzının etkisiz olmasının ve güçsüz kalmasının ikinci nedenine götürüyor. bir yanda neoliberal ideo- lojik saldırılar, diğer yanda sovyetler birliği’nin dağılması ve avrupa’daki diğer sosyalist ülkelerin çökmesi, sosya- list ideallerin sönmesine yol açtı. sosya- lizme sempati duyan insanların büyük çoğunluğu, ideallerini yitirdiler. ide- allerin yitirildiği durumda, politikaya ilgisizlik yaygın hale gelir. elbette bazı istisnalar hep var olmuştur. böylesi bir gelişmenin sonucu olarak da, politik partilerin sınıf çizgisi be- lirsiz hale geliyor; özellikle avrupa’da sağ ve sol partiler arasındaki ayrımlar silikleşiyor; partiler birbirlerine benzi- nedeni şuna dayanıyor: günümüzde, devletin yönünü belirleyen partiler de- ğil; partilerin politikalarını belirleyen, partilere egemen olan devletin kendi- sidir. partilerin, devletin belirlediği sınırlar içinde kaldıkları müddetçe, et- kin politikalar geliştirmeleri mümkün görünmüyor. bu durum, en iyi biçimde türkiye’de kendini gösteriyor. bugün chp ve iyi parti gibi, kendini muhalefet partisi olarak gören partiler, esasen ge- nel olarak devletin özel olarak akp’nin koltuk değneği olmanın ötesine gide- miyorlar. halkı, politik olarak mobili- ze edemeyen, halkı politik özne olarak görmeyen bu partiler, gerçek muhalif parti olmaktan uzaktırlar. twitt atmayı, politika sanan böylesi parti yöneticileri, ancak “twittçi politikacı” olarak görü- lebilirler. ▼ halki, politik olarak mobili-ze edemeyen, halki politik özne olarak görmeyen bu partiler, gerçek muhalif parti olmaktan uzaktirlar. ❚ yorlar. almanya’da yeşiller partisi, sağ- cılaşıyor ve devlet partisi haline geliyor. sağ ve sol ideoloji arasındaki fark- lılıkların bulanıklaşması, en çok sağ partilerin işine yarıyor. dünya çapında sağ partilerin yükselmesinin en önemli nedenlerinden biri, sosyalizm ideali- nin çekiciliğini kaybetmesidir. ancak küresel kapitalizmin yarattığı sorunlar (işsizlik, yoksulluk, kadın-erkek eşitsiz- liği, savaşlar, milyonlarca göç, ekolojik sorunlar vd.) sol hareketi güçlendirece- ğine, sağ partiler güçlenmektedir. zira bir yanda soğuk savaş döneminden ka- lan sosyalizm düşüncesi, ayrıca sosya- lizmin çekiciliğini yitirmesi sağ partile- rin güçlenmesine yol açıyor. bugün işçi sınıfının çıkarlarını tem- sil eden güçlü partiler yok. işçi sınıfı, kendi sınıf çıkarlarına ters düşen par- tileri destekleyebiliyor. fransa’da milli- yetçileri, türkiye’de ise din tüccarlarını destekliyor. hemen hemen bütün parti- ler, devlet ile özdeşleşme ve devletle iç içe geçme eğilimindeler. kısacası işçi sınıfı kendine yabancılaşıyor. bilinçten yoksun bir sınıfın, gerçek sınıf olarak görülüp görülemeyeceği sorunu orta- ya çıkıyor. işçi sınıfının nesnel varlığı, otomatik olarak onu öznel ve aktif bir sınıf konumuna yükseltmiyor. onu yön- lendiren bir öncü parti olmadan, işçi sı- nıfı burjuva sistemini ayakta tutan güç oluyor. en büyük sorun ise öncü ile sınıf arasında bağ kurmanın 21’inci yüzyılda büyük bir dönüşüm geçirmesidir. kitle- si olmayan öncüler ve öncüsü olmayan kitleler sorunu, yakıcı bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. hedefini ortaya koyamayan ve irade- sini gösteremeyen bir sınıf, gerçek bir sınıf olabilir mi? bu nedenle birçok ka- tegoriyi (parti, sınıf, sınıfla bağ mesele- si vb.) gözden geçirmek durumundayız. günümüzdeki politik partilerin sos- yal hareketlerden kopmasının üçüncü dikkate alınması gereken bir nokta ise, politikanın toplumsal tabandan ve kültürden bağımsız olarak düşünülme- sidir. politik canlılık, esas olarak top- lumsal hareketin yarattığı kültürden kaynaklanır. türkiye’de 1960’lı yıllarda kültür ve siyaset arasında yaşanan etki- leşim, politik bir canlanma yaratmış ve bu politik canlılık, devrimci örgütlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştı. kültür ve siyaset arasındaki etkile- şimin ortadan kalkması durumunda, politik canlılık kaybolur. ideallerin ve toplumsal amaçların olmaması, sosya- lizm idealinin silikleşmesi, politik can- lanmanın önündeki engellerdir. ayrıca ezilen toplumsal sınıflar, egemen sınıf- ların ideolojik baskısı ve kültürü altın- da olduğu için, politik canlılık kolay ko- lay açığa çıkamıyor. bu çemberin nasıl kırılacağı sorusu önümüzde duruyor. günümüzde politikanın etkisiz ve güçsüz olmasının dördüncü nedeni, medyanın etkin olmasıdır. geçmişte kamuoyunu etkileyen partilerdi. ileri sürdükleri görüşleriyle, polemiklerle, tartışmalarla ve devlete yönelttikleri eleştiriler aracılığıyla kamuoyunu et- kiliyorlardı. oysa günümüzde, sermaye ve devlet ile bağlantılı olan medya, ka- muoyunun görüşlerini etkileme, politik partilerin görevini elinden alarak, ha- yatın ve düşüncenin her alanını sömür- geleştirme çabasında. seçimleri boykot taktiği tüm bu nedenleri dikkate aldığı- mızda, yeni düşünceler ve yeni politik yapma tarzının geliştirilmesi gerektiği gündeme geliyor. çağımızda 19’uncu ve 20’nci yüzyılın düşünce biçimlerinin bir sonucu olarak, avrupa’da muhalif siyasetin etkisiz kalması, önemli ölçüde avrupa’da sosyalizm anlayışının yeter- sizliği ile ilgili. bu ise başka bir tartış- manın konusudur. seçim boykotları hangi koşullarda politize olmuş meşru bir demokratik eylemdir? boykotun bir yoksayma değil, son tahlilde krizin vurduğu in- sanların “korunmacı tepkisi” olduğunu düşünürsek, “boykot demokratikliğini” özellikle avrupa’da nasıl değerlendir- mek gerekiyor? görüşünüz nedir? yener orkunoğlu – seçimleri “boy- kot” taktiği, esas olarak kitle hareketi- nin yükseldiği, devrimin geliştiği dö- nemde uygulanacak bir taktiktir. bu konuda en iyi örnek 1905 rus devrimi sırasında yaşanan boykot örneğidir. rusya’da 1905 şubat ayında “ana- yasa” hazırlamakla görevlendirilen bulygin, hazırladığı anayasayı ve seçim yasasını, ancak 6 ağustos 1905 tarihin- de kamuoyuna sunar. ne var ki, bu ana- yasa taslağı yeterince toplumsal destek görmez. işçiler, köylüler, entelektüeller ve diğer muhalif güçler bu anayasayı ciddiye almazlar. çünkü bulygin, du- mayı sadece bir danışma organı olarak düşünmüştü, yasa yapma yetkisi yoktu. böyle bir meclis, halk temsilcilerini içe- remeyeceği için toplumun çeşitli kesim- lerinden tepkiler yükselir. kırsal böl- gelerde köy halkını ilgilendiren yerel işlere bakan (yol yapımı, hastane, okul vb.) yerel yönetim örgütü olan semstwo gibi liberal örgütler de gerçek bir kuru- cu meclis talep ederler. toplumun çeşit- li kesimlerinin katıldığı toplantılarda ve konferanslarda, bulygin anayasası reddedilir. kişilerin dokunulmazlığını, fikir ve toplanma özgürlüğünü garanti altına alacak bir anayasa ve meclis tale- bi yükselir. liberal entelektüellerin politik örgü- tü olan “verband der verbände” 1905 mayıs’ında yaptıkları konferansta ilkin “bulygin duması”nı boykot etme kararı alırlar (daha sonra fikirlerini değiştirir- ler.) lenin’e göre burjuvazinin sol kana- dını oluşturan liberal entelektüeller bi- le, bulygin duması’nı reddederken, bol- şevikler onlardan geri duramazdı. eylül 1905’de bolşevikler, bulygin duması’na boykot ilan eder ve önlerine meclis ka- rikatürünü boşa çıkarma hedefini ko- yarlar. işçi sınıfının ekim 1905 politik grevi “bulygin duması”nı başarısızlığa mahkûm eder. politik greve yarım mil- yon işçi katılır ve “bulygin duması” top- lanamadan, tarihin çöplüğüne fırlatılır. gelişen politik grev, çarlık rejimini po- litik özgürlükleri tanımaya zorlar. bu olayı anlatmamın nedeni, boy- kotun hangi koşullarda etkili olduğu- nu göstermektir. elbette tarihte başka ülkelerden yaşanan bir örnek diğer ül- keler için geçerli olmaz ve örnek teşkil etmez. çünkü her ülkenin kendine özgü bir tarihi, kültürü ve politik anlayışı vardır. dolayısıyla başka ülkelerden kopya çekmeyi önermiyorum. çağımız- da, bir seçimi başarısızlığa mahkûm etme olanağı olmasa bile, boykot olmaz demek istemiyorum. yeni alternatiflere dikkat çekme amacıyla, seçimleri boy- kot etmek neden mümkün olmasın?